cjfI1. Yazar, şair, siyasetçi ve diplomat kimlikleriyle ön plana çıkan ve doğum adı "Ahmed Agâh" olan Yahya Kemal Beyatlı, 2 Aralık 1884'te Üsküp Yenimahalle'de dünyaya geldi. Babası Üsküp Belediye başkanı İbrahim Naci Bey, annesi Leskofçalı Galip'in yeğeni Nakiye Hanım'dır. Yahya Kemal Beyatlı, ilköğrenimini Üsküp'te okudu. 1897'de Selanik'e yerleşti. Orta öğrenimine devam etmek üzere 1902'de İstanbul'a gönderildi. Burada "İrtika" ve "Malumat" adlı dergilerde "Agâh Kemal" mahlasıyla şiirler yazmaya başladı. 1903 yılında II. Abdülhamit'in baskıcı yönetimi ve okuduğu Fransızca romanların etkisiyle İstanbul'dan Paris'e kaçtı. Orada Prens Sabahattin, Abdülhak Şinasi Hisar, Mustafa Fazıl Paşa, Sami Paşazade Sezai, Abdullah Cevdet gibi Jön Türklerle tanıştı. Burada Fransızcayı adeta sıfırdan öğrendi. 1904'te Sarbone Üniversitesinde Siyaset Bilimi bölümüne kaydolan Yahya Kemal Beyatlı, bu okulda ders veren Albert Sorel'den etkilendi. Okul hayatı süresince derslerin yanında ayrıca tiyatro ile ilgilendi. Fransız şairlerin kitaplarını inceledi. 1913 yılında İstanbul'a geri döndü. Darüşşafaka İdadisinde tarih ve edebiyat öğretmenliği yaptı. Ziya Gökalp'in, Yakup Kadri ve Tevfik Fikret'le tanışması da bu esnada oldu. Ziya Gökalp'in telkiniyle Darülfünun'a Medeniyet Tarihi müderrisi olarak girdi. Yahya Kemal Beyatlı, çeşitli gazete ve dergilerde Türk dili ve tarihi ile ilgili yazılar yazdı. "Peyam" gazetesinde "Süleyman Nadi" mahlasıyla "Çamlar Altında Muhasebe" başlığı altında yazılar yazdı. Şiirlerini ilk kez 1918 yılında "Yeni Mecmua" adlı dergide yayımladı. Ayrıca 1918'den sonra "Dergâh" adlı bir dergi kurdu. Ahmet Hamdi Tanpınar, Nurullah Ataç, Ahmet Kutsi Tecer, Abdülhak Şinasi Hisar gibi isimler derginin kadrosunda yer alır. Yahya Kemal Beyatlı, bu dergideki yazılarıyla Anadolu'da devam eden Milli Mücadele'ye destek verdi. Milli mücadele'nin başarıyla sonuçlanmasından sonra Mustafa Kemal'i tebrik etmek amacıyla Darülfünun tarafından gönderilen heyette yer aldı. Yahya Kemal Beyatlı, 1922'de Ankara'ya gitti. Burada Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde başyazarlık yaptı. Lozan görüşmelerine Türk heyetine danışman olarak atandı. Lozan dönüşünde TBMM'de Urfa mebusu sıfatıyla görev yaptı. Yahya Kemal Beyatlı 1926'da Varşova elçisi, 1930'da Lizbon büyükelçisi sıfatıyla Portekiz'e gitti. İspanya Orta Elçiliği görevi de kendisine verildi. Madrit büyükelçiliği görevinden sonra yeniden siyasete döndü. 1934 yılında Yozgat mebusu oldu. Sonra sırasıyla Tekirdağ ve İstanbul'dan milletvekilli seçildi. Sonrasında tekrar elçilik sıfatıyla Pakistan'a elçi olarak atandı. 1949'da geri döndü. Yahya Kemal Beyatlı, 1 Kasım 1958'de İstanbul Fatih'te öldü. Cenazesi Aşiyan Mezarlığı'na defnedildi. Edebi Kişiliği Eski Türk şiiriyle çağdaş Batı şiirini kaynaştırarak modern Türk şiirinin temellerini atar. Şiirleri, geçmiş değerleri yansıtır ve kendine özgü özellikler taşır. Sanatçı kişiliğini, Paris'te iken ünlü tarihçi Albert Sorel'in derslerinden aldığı tarih zevkiyle bazı Fransız şairlerinin Baudelaire, Verlaine ölçü ve biçim güzelliklerinde bulur. Divan şiirimizi, Batı şiirindeki bütünlük anlayışıyla işleyip Divan şiirine çağdaş bir yorum getirir. Yeni Türk şiirinin herkesçe kullanılan kelimelerle oluşmasına çalışır. Parnasizm akımının Türk edebiyatındaki en önemli temsilcisi sayılır. Şiirde mükemmeliyetçiliği ilke edinir. Şiirlerinde dil ve üslubu ön planda tutup en uygun kelimeyi bulmak için bazen yıllarca beklemiş sözcüklerin yerli yerinde kullanılmasına özel önem vermiştir. Öyle ki bu konuda "Mısra, benim namusumdur." der. Öz şiir anlayışını savunan Yahya Kemal Beyatlı, şiiri "musikiden başka türlü bir musiki" olarak görür. Sembolizmin etkisiyle şiirde musiki ve iç ahengi önemser. Musiki tadındaki şiirleriyle edebiyatın müzik notalarıyla yaşayacağını gösterir. Lirik şiiri asıl şiir olarak gören Yahya Kemal Beyatlı epik şiir türünde de eserler verir. "Akıncı" ve "Mohaç Türküsü" şiirlerinde kahramanlık konusunu işler. Aruz veznini başarılı bir şekilde kullanır. Bu ölçü ile eski nazım biçimleri ve yeni konuları başarıyla işler. Türkçe ile aruz veznini en iyi bağdaştıran kişilerden olan Yahya Kemal, aruz ölçüsünü Türk aruzu haline getiren şahıslar arasında yer alır. "Ok" şiiri hariç bütün şiirlerini aruz vezniyle yazar. "Ok" şiirinde de hece veznini kullanır. Başlangıçta dili ağır olmasına karşın sonraki zamanlarda sadeleşmede önemli mesafeler alır. Bu anlamda Arapça ve Farsça kelimelerden de vazgeçmez. Yahya Kemal Beyatlı için "Türkçe" her şeydir. "Türkçe ağzımda annemin sütüdür." diyerek şiirlerinde konuşulan Türkçeyi başarıyla kullanır. Türk tarihi, vatan, musiki, rüya, sevgi, hatıra, İstanbul, aşk, ölüm, din, sonsuzluk, ruh şiirlerindeki temaları oluşturur. Osmanlı'ya hayranlığı şiirlerinde açıkça görülür. Öyle ki şiirlerinin ana temalarından biri de Osmanlı tarihi ve medeniyeti olur. "İstanbul" şiirlerinde önemli yer tutar. İstanbul'a hayran olduğunu gizlemez. "İstanbul şairi" olarak tanınır. İstanbul'un semtleri şiirlerinin adı olur. İstanbul'dan ayrılmayı aklından bile geçirmek istemez. Nedim'den sonra İstanbul'u en fazla işleyen şairdir. Tevfik Fikret'in "Sis" şiirinde İstanbul'u tahkir etmesine karşı "Siste Söyleniş" şiirini kaleme alır. Gazel, şarkı, rubai bu türlerin ustasıdır başta olmak üzere Divan Edebiyatı nazım biçimlerini kullanır. Bu yönüyle "neoklasik" sayılır. Bir ara Nev-Yunanilik akımının etkisiyle Yunan şiirinin zevkine varır. "Biblos Kadınları" ve "Sicilya Kızları" bu dönemin ürünleri olarak ön plana çıkar. Nazmı nesirden uzaklaştırır. Şiiri ve düzyazıyı ayrı görür. Bu konuda Mehmet Akif ile Tevfik Fikret'ten ayrılır. "Dergâh" dergisini yazın hayatımıza kazandırır. İstanbul şehri ile ilgili düşüncelerini düzyazı tarzında kaleme aldığı "Aziz İstanbul" eserinde kaleme alır. "Eğil Dağlar" eserinde İstiklal Savaşı'nı konu edinir. "Açık Deniz, Endülüs'te Raks, Akıncı, Mohaç Türküsü, Ok, Sessiz Gemi, Mehlika Sultan, Rintlerin Akşamı, Süleymaniye'de Bayram Sabahı" şiirleriyle tanınır. Sağlığında hiçbir kitabı yayımlanmamıştır. Bunun için emsalleri tarafından "esersiz şair" olarak nitelendirilmiştir. Şiirleri, bir kitap şeklinde ölümünden sonra Yahya Kemal Enstitüsü tarafından yayımlanmıştır. Şiirlerinin birçoğu bestelenmiştir. Eserleri Şiir Kendi Gök Kubbemiz Rubailer ve Hayyam Rubailerini Türkçe Söyleyiş Eski Şiirin Rüzgârıyla Düzyazı deneme-makale-söyleyiş Aziz İstanbul Edebiyata Dair Eğil Dağlar Tarih Muhasebeleri Biyografi Siyasi ve Edebi Portreler Anı Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım Yahya Kemal'in Şiirlerinden Örnekler Örnek 1 SESSİZ GEMİ Artık demir almak günü gelmişse zamandan, Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan. Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol; Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol. Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli, Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli. Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu! Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu! Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler; Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler. Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden, Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden. Yahya Kemal Beyatlı Örnek 2 BİR BAŞKA TEPEDEN Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul! Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer. Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul! Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer. Nice revnaklı şehirler görülür dünyada, Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan. Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rü'yada Sende çok yıl yaşayan sende ölen sende yatan. Yahya Kemal Beyatlı Örnek 3 AKINCILAR Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik Haykırdı, ak tolgalı beylerbeyi "İlerle!" Bir yaz günü geçtik Tuna'dan kafilelerle Şimşek gibi atıldık bir semte yedi koldan Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan Bir gün yine doludizgin atlarımızla Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla Cennette bu gün gülleri açmış görürüz de Hâlâ o kızıl hâtıra gitmez gözümüzde Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik Yahya Kemal Beyatlı Örnek 4 MEHLİKA SULTAN Mehlika Sultan'a âşık yedi genç Gece şehrin kapısından çıktı Mehlika Sultan'a âşık yedi genç Kara sevdalı birer âşıktı. Bir hayâlet gibi dünya güzeli Girdiğinden beri rü'yâlarına; Hepsi meşhur, o muammâ güzeli Gittiler görmeye Kaf dağlarına. Hepsi, sırtında aba, günlerce Gittiler içleri hicranla dolu; Her günün ufkunu sardıkça gece Dediler ''Belki bu son akşamdır'' Bu emel gurbetinin yoktur ucu; Daimâ yollar uzar, kalp üzülür Ömrü oldukça yürür her yolcu, Varmadan menzile bir yerde ölür. Mehlika'nın kara sevdalıları Vardılar çıkrığı yok bir kuyuya, Mehlika'nın kara sevdalıları Baktılar korkulu gözlerle suya. Gördüler ''Aynada bir gizli cihân. Ufku çepçevre ölüm servileri...'' Sandılar doğdu içinden bir ân O, uzun gözlü, uzun saçlı peri. Bu hâzin yolcuların en küçüğü Bir zaman baktı o viran kuyuya. Ve neden sonra gümüş bir yüzüğü Parmağından sıyırıp attı suya. Su çekilmiş gibi rü'yâ oldu!.. Erdiler yolculuğun son demine; Bir hayâl âlemi peydâ oldu Göçtüler hep o hayâl âlemine. Mehlika Sultan'a âşık yedi genç Seneler geçti, henüz gelmediler; Mehlika Sultan'a âşık yedi genç Oradan gelmeyecekmiş dediler!.. Yahya Kemal Beyatlı Örnek 5 SÜLEYMANİYE'DE BAYRAM SABAHI Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede Bir mehabetli sabah oldu Süleymaniye'de Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati, Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan, Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan. Gecenin bitmeye yüz tuttuğu andan beridir, Duyulan gökte kanad, yerde ayak sesleridir. Bir geliş var!.. Ne mübarek, ne garib alem bu!.. Hava boydan boya binlerce hayaletle dolu... Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir; O seferlerle açılmış nice yerlerdendir. Bu sükünette karıştıkça karanlıkla ışık Yürüyor, durmadan, insan ve hayalet karışık; Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya, Giriyor, birbiri ardınca, ilahi yapıya. Tanrının mabedi her bir tarafından doluyor, Bu saatlerde Süleymaniye tarih oluyor. Ordu-milletlerin en çok dövüşen, en sarpı Adamış sevdiği Allah'ına bir böyle yapı. En güzel mabedi olsun diye en son dinin Budur öz şekli hayal ettiği mimarının. Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi, Seçmis İstanbul'un ufkunda bu kudsi tepeyi; Taşımış harçını gazileri, serdariyle, Taşı yenmiş nice bin işçisi, mimariyle. Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne, Uhrevi bir kapı açmış buradan gökyüzüne, Taa ki geçsin ezeli rahmete ruh orduları… Bir neferdir bu zafer mabedinin mimarı. Ulu mabed! Seni ancak bu sabah anlıyorum; Ben de bir varisin olmakla bugün mağrurum; Bir zaman hendeseden abide zannettimdi; Kubben altında bu cumhura bakarken şimdi, Senelerden beri rü'yada görüp özlediğim Cedlerin mağfiret iklimine girmiş gibiyim. Dili bir, gönlü bir, imanı bir insan yığını Görüyor varlığının bir yere toplandığını; Büyük Allah'ı anarken bir ağızdan herkes Nice bin dalgalı Tekbir oluyor tek bir ses; Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi, Nice tuğlarla karışmış nice bin at yelesi! Gördüm on safta oturmuş nefer esvaplı biri Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbir'i Ne kadar saf idi siması bu mü'min neferin! Kimdi? Banisi mi, mimarı mı ulvi eserin? Taa Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu, Yüzü dünyada yiğit yüzlerinin en güzeli, Çok büyük bir iş görmekle yorulmuş belli; Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz; Vatanın hem yaşayan varisi hem sahibi o, Görünür halka bu günlerde teselli gibi o, Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde, Hem de çoktan beri kaybettiğimiz yerlerde. Karşı dağlarda tutuşmuş gibi gül bahçeleri, Koyu bir kırmızılık gökten ayırmakta yeri. Gökte top sesleri var, belli, derinden derine; Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine. Çok yakından mı bu sesler, çok uzaklardan mı? Üsküdar'dan mı? Hisar'dan mı? Kavaklar'dan mı? Bursa'dan, Konya'dan, İzmir'den, uzaktan uzağa, Çarpıyor birbiri ardınca o dağdan bu dağa; Şimdi her merhaleden, taa Beyazıd'dan, Van'dan, Aynı top sesleri birbir geliyor her yandan. Ne kadar duygulu, engin ve mübarek bu seher! Kadın erkek ve çocuk, gönlü dolanlar, yer yer, Dinliyor hepsi büyük hatıralar rüzgârını, Çaldıran topları ardınca Mohaç toplarını. Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor? Mutlaka her biri bir başka zaferden geliyor Kosova'dan, Niğbolu'dan, Varna'dan, İstanbul'dan… Anıyor her biri bir vak'ayı heybetle bu an; Belgrad'dan mi? Budin, Eğri ve Uyvar'dan mı? Son hudutlarda yücelmiş sıra-dağlardan mı? Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor? Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!.. Adalar’dan mı? Tunus'dan mi, Cezayir'den mi? Hür ufuklarda donanmış iki yüz pare gemi Yeni doğmuş aya baktıkları yerden geliyor; O mübarek gemiler hangi seherden geliyor? Ulu mabedde karıştım vatanın birliğine. Çok şükür Tanrıya, gördüm, bu saatlerde yine Yaşayanlarla beraber bulunan ervahi. Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram Kemal Beyatlı Ayrıca bakınız Beş Hececiler Milli Edebiyat Döneminin Bağımsız Sanatçıları Alper KORKMAZ-Feridun AÇIKGÖZ- İbrahim MAŞE / İSTANBUL, DHAOluşturulma Tarihi Ağustos 08, 2022 1630CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Evrensel Aşura Matem Merasimi'nde yaptığı konuşmada, "Bizler Hazreti Hüseyin'in Kerbela'da temsil ettiği adaletten yanayız. Adaletten tarafız. Ancak şunu da özenle vurgulamak isterim. Hazreti Hüseyin'e ağlayanlardan olup Yezid gibi davrananlardan da değiliz" Muhammed'in torunu Hazreti Hüseyin şehit edilişinin 1383. yılında düzenlenen Evrensel Aşura Matem Merasimi'nde İnancını Tanıtma Araştırma ve Eğitim Derneği CAFERİDER tarafından Küçükçekmece'de bulunan Yahya Kemal Beyatlı Gösteri Merkezi'nde düzenlenen anma programına Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakan Yardımcısı İsmail Ergüneş, AK Parti İstanbul Milletvekili Şamil Ayrım, İyi Parti İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Türkiye Caferileri Lideri Selahattin Özgündüz de konuşan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, " Kerbela'da yaşanan sevgili peygamberimizin vefatından yaklaşık yarım asır sonra çok sevdiği torununu katledilmesidir. Kerbela'nın bir diğer önemli boyutu bu katliamın bizzat sevgili peygamberimizin yolunda gittiğini savunanlar tarafından gerçekleştirilmiş olması. Dolayısıyla Kerbela'nın sadece Hazreti Hüseyin'in ve 72 arkadaşının toprağa düşmüş cansız bedenlerinin değil katledilenler ve katledenlerin insani ve ahlaki tercihlerinin bir bütün olarak Kerbela'ya baktığımızda bir sevgili peygamberimizi de bir muayyen olarak görüyoruz" dedi."YEZİD GİBİ DAVRANANLARDAN DA DEĞİLİZ"Kılıçdaroğlu konuşmasında, "Kerbela sadece İslam tarihinin değil, insanlık tarihinin de en büyük trajedilerinden birinin adı olsa dahi kendisinden çıkartacağımız sonuç kin ve intikam değil mutlak adalet ve kardeşlik olmalıdır. Hazreti Hüseyin Kerbela'da şüphesiz adaleti temsil ediyordu. Ve elbette bizler Hazreti Hüseyin'in Kerbela'da temsil ettiği adaletten yanayız. Adaletten tarafız. Ancak şunu da özenle vurgulamak isterim. Hazreti Hüseyin'e ağlayanlardan olup Yezid gibi davrananlardan da değiliz. Bunu bir kez daha tekrar ediyorum. Hazreti Hüseyin'e ağlayıp kim olursa olsun, kimden yana olursa olsun, hangi inanca, mezhebe, etnik kimliğe sahip olursa olsun Yezid gibi davrananlardan değiliz, olmayacağız, olmamalıyız. Hazreti Hüseyin ben zulme karşı adaletin savaşın verirken kendisi zalim olan birinin bu harekete katılmasını istemiyorum demiştir. Bu sözün, bu şartın günümüz İslam dünyasındaki karşılığı şudur. Her türden haksızlığa, her türden şiddete, her türden adaletsizliğe, her türden eşitsizliğe karşı birlikte davranmalı ve birlikte karşı çıkmalıyız. Haksızlık, şiddet, adaletsizlik, eşitsizlik kimden gelirse gelsin ve kimden kaynaklanıyorsa kaynaklansın hep birlikte karşı çıkmalıyız. Günümüzün Yezid'i anlayışına ama, ancak, fakat,lakin ile başlayan cümleler kurarak meşruiyet kazandırmamalıyız" ifadelerini kullandı."ADALET PENCERESİNDEN BAKABİLMELİYİZ"Kılıçdaroğlu, "Bu özgürleşmeye, bu hürriyete de ancak ve ancak Hüseyin'in Kerbela'nın kumuna düşen kanından kin ve nefret değil, barış ve kardeşlik çıkartmamız halinde ulaşabiliriz. Dedesinin, babasının ve kendisinin dilinde, fikrinde, irfanında olmayan kin ve nefreti, sunni, şii, caferi, alevi, bektaşi, ezcümle kendisine müslümanım diyen tek bir ferdin de sürdürmeye hakkın yoktur. Bizim için tek bir kriter olmalıdır, o da adalet. İslam dünyasının ve tüm dünyanın temel problemlerine adalet penceresinden bakabilmeliyiz" töreninde salonda bulunanlar Hazreti Hüseyin'nin şehit edilmesini konu alan tiyatro oyununda uzun süre gözyaşı döktü. Yahya Kemal Beyatlı Hayatı Biyografisi Edebi Kişiliği ve Eserleri Hakkında Kısaca Özet Bilgi 1884-1958 Üsküp’te doğan sanatçının asıl adı Ahmet Agâh’tır. Yurt içindeki eğitiminden sonra gittiği Fransa’da Sorbonne Sorbon Üniversitesinde öğrenim gördü. Burada ders veren tarihçi Albert Sorel’den Alber Sorel etkilenerek Türk tarihine yöneldi. Yahya Kemal Beyatlı, burda döndüğünde tarih ve edebiyat dersleri verdi. Gazete ve dergilerde yazı ve şiirler yayımladı, yazılarıyla Millî Mücadele’ye destek verdi. Milletvekilliği, elçilik, büyükelçilik görevlerinde bulundu. Yahya Kemal, hece ölçüsünün yaygın olarak kullanıldığı bir dönemde Ok şiiri dışında bütün şiirlerini aruz ölçüsü ile yazdı. Aruzu Türkçeye başarıyla uyguladı. Divan şiiri geleneğinden yararlandı, divan şiirinin ögelerini taklide düşmeksizin yeni şiir anlayışlarıyla birleştirdi. Şiirin biçim ve ahenk unsurları açısından kusursuz olmasına önem verdi. Genellikle İstanbul, tarih, ölüm, tabiat, aşk, hayal, hatıra temalarını işledi. Düzyazı türünde de eser veren sanatçı, şiirleriyle tanındı. Sanatçının bazı şiirleri bestelendi. Bir Başka Tepeden, Mohaç Türküsü, Rindlerin Akşamı, Sessiz Gemi, Süleymaniye’de Bayram Sabahı şairin ünlü şiirlerindendir. Düzyazı türünde yazdığı Aziz İstanbul, Eğil Dağlar; şiir türünde yazdığı Kendi Gök Kubbemiz, Eski Şiirin Rüzgârıyle, Rubâîler ve Hayyam Rubâîlerini Türkçe Söyleyiş tanınmış eserlerindendir. BAŞKA BİR KAYNAK Şâir, Üsküp’te doğdu. Asıl adı Mehmed Âgâh’tır. Babası adliye memurlarından Nİşli İbrahim Naci Bey, annesi Nakiye Hanım’dır. İlk öğrenimini Üsküp’te yaptı. Orta öğrenimi­ne Selanik’te başlayıp 1902’de geldiği İstanbul’da Vefa Li-sesi’nde tamamladı. 1903’te Fransa’ya gitti. Bir kasaba oku­lunda bir yıl Fransızca öğrendikten sonra Paris’te Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okudu. 1912’de İstanbul’a gelerek üniversitede çeşitli dersler verdi. 1915-1923. Urfa milletve­kili otdu 1923. Varşova ve Madrit elçiliklerine tâyin edildi. Sonra Tekirdağ 1935-1942 ve İstanbul 1943-1946 milletve­killiklerinde bulundu. Büyükelçi olarak Pakistan’a gitti 1948, bir yıl sonra emekli olarak İstanbul’a döndü. İstan­bul’da öldü. Kabri Rumelihisarı Mezarlığı’ndadır. XX’inci asrın en büyük Türk şairlerindendir, ilk şiirlerinde Servet-i Fünun şâirlerinin etkisi vardır. Bu şiirler Irtika ve Malûmat dergilerinde yayınlanmıştır. Fransa’ya gidince Bodlaire ve Verlaine gibi şâirleri okuyarak Batı şiirini tanıdı. Albert Sorei’in tarih derslerinin etkisi ile de millî tarihe yö­neldi. Dîvan şiirini Batı şiirinin bütünlük anlayışı içinde ele alarak yeni şiirler yazdı. Yahya Kemâl, Osmanlı kültür ve medeniyetine hayrandır. İstanbul’u bu medeniyetin sembo­lü olarak görmüş, eserlerinde bu şehri semt semt anlatmış­tır. Şiirlerinde duygu, düşünce ve hayâli ustaca kaynaştır-mıştır. Aşk, tabiat, deniz, sonsuzluk, ölüm ve kahramanlık temaiarını işlemiştir. Şiirin iç ahengini ön plana almış, mû­sikîye büyük önem vermiştir. Bu yüzden şiirlerinin tamamı­nı Ok şiiri hâriç aruz vezni ile yazmıştır. Dilde mûsikîyi de Osmanlıcada ve yaşayan Türkçe’de en çok kullanılan, müzikal değeri olan kelimeleri tercih ederek sağlamıştır. Şiirle­ri ifade bakımından yeni, ruh bakımından tarihî ve millî özel­lik gösterir. Türk tarihini 1071 Malazgirt Savaşı’ndan geriye götürmez, topraklarımızı da Osmanlı sınırları dışında gör­mez. Son zamanların en iyi rubâî şâiridir. Mensur eserlerin­de onu usta bir yazar olarak aörürüz. Yahya Kemal Beyatlı; Millî Edebiyat Dönemi’nde, bağımsız bir çizgide, saf şiir anlayışıyla şiirler yazmış ve bu çizgisini Cumhuriyet Dönemi’nde de devam ettirmiştir. Batı şiirinden yararlanan, şiirinde parnasizm ve sembolizm etkisi görülen şair, yalın bir dille yazdığı Sessiz Gemi adlı şiirinde betimleyici bir anlatım tutumu sergilemiştir. Sözün anlatım gücünü artırmak için bu şiirde “Artık demir almak günü gelmişse zamandan, / Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.“ dizelerinde olduğu gibi hayallerden, imgelerden, izlenimlerden, birtakım benzetme ve mecazlardan yararlanmıştır. Eserleri 1. Şiirlerini önce Yeni Mecmua’da 1918 yayım­ladı. Sonra Dergâh, Şâir, Nedim,” Büyük_Mecmua, Tavus, İn­san, Akademi, Fotomagazin, İstanbul, Âiie, Hayat, İstanbul Haftası gibi dergiier iie Akşam, Cumhuriyet ve Hürriyet ga­zetelerinde yayımlandı. Şiirler ve nesirleri, ölümünden son­ra Yahya Kemâl Enstitüsü tarafından neşredildi. Bunlar 1 Kendi Gök Kubbemiz 1961, 2. Eski Şiirin Rüzgârıyle 1962, 3. Rubailer- Hayyam Rubailerini Türkçe Söyleyiş 1963, 4. Aziz İstanbul Nesir, 1964, 5. Eğil Dağlar Millî Mücâdele yazıları, 1966, 6. Siyâsî Hikâyeler 1968, 7. Siyâsî ve Edebî Portreler 1968, 8. Edebiyata Dâir 1971, 9. Çocukluğum, Gençliğim, SiyasîveEdebîHâtırâlarım1973, Musa­habeleri 1975, 11. Bitmemiş Şiirler 1976, 12. Mektuplar-Makaleler 1977. Şâir hakkında elliye yakın kitap yayımlan­mıştır. Mahşer Özeti Peyami SAFA Tarık Buğra » Yahya Kemal Beyatlı Kimdir Hayatı Eserleri Hakkında Kısaca Özet Bilgi Yahya Kemal Beyatlı, Milli Edebiyat Dönemi’nin bağımsız isimlerindendir. Neoklasisizm anlayışıyla eser verdi. Çağdaş Batı şiiriyle divan şiirini ustaca kaynaştırmıştır. Yahya Kemal Beyatlı, eserlerinde divan edebiyatını temel kaynak olarak seçti. Divan şiiri nazım biçimlerini şiirlerinde kullandı. Fransız sembolistlerin “öz şiir” anlayışı onda şiirini bütün fazlalıklardan arıtma, düzyazıdan uzaklaştırma eğilimi oluşturdu. Nedim’den sonra İstanbul’u en fazla işleyen şairdir. Osmanlı tarihi, aşk, ölüm, sonsuzluk ve İstanbul sevgisi en fazla işlediği temalardır. Aruzu başarıyla Türkçeye uygulamış, Türk aruzu haline getiren şairlerden olmuştur. “Ok” şiiri dışında bütün şiirlerini aruzla yazmıştır. “Türkçe ağzımda annemin sütüdür.” demiştir. Hayatı boyunca hiç eser yayımlamamıştır. Bu yüzden “Esersiz şair” olarak nitelendirilmiştir. Ölümünden sonra şiir ve düz yazıları kitap haline getirilmiştir. “Sessiz Gemi, Süleymaniye’de Bayram Sabahı, Akıncı, Mohaç Türküsü” şairin en önemli şiirleridir. Eğil Dağlar, Milli Mücadele’deki kahramanlar için yazılmış bir kitaptır. Sessiz Gemi adlı şiir Türk edebiyatına damga vurmuş en önemli şiirlerden biridir. Bu şiirde “ölüm” sözcüğü hiç kullanılmadan ölüm teması işlenmiş, ancak insanın ölmesinden ziyade sevdiği kadına duyduğu aşkın ölümü anlatılmıştır. Yahya Kemal Beyatlı’nın Eserleri Nelerdir? Şiir Kendi Gök Kubbemiz yeni nazım biçimleriyle ve sade Türkçeyle yazdığı şiirleri yer alır, Eski Şiirin Rüzgârıyla eski nazım biçimleriyle yazdığı şiirleri yer alır, Rubailer ve Hayyam Rubailerini Türkçe Söyleyiş, Bitmemiş Şiirler Deneme Aziz İstanbul, Eğil Dağlar İstiklal Savaşı ile ilgili yazıları yer alır., Edebiyata Dair sanat ve edebiyat yazıları yer alır, Tarih Musahabeleri Biyografi Siyasi ve Edebi Portreler Anı Çocukluğum Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralar

yahya kemal beyatlı milli edebiyat